farzı sünnetinden önce kılınan namaz
Yatsınamazının ilk önce 4 rekat sünneti daha sonra 4 rekat farzı ve en son 2 rekat son sünneti kılınır. Yatsı namazından sonra ayrıca 3 rekat vitir namazı kılınır. Yatsı namazı vakti, şafağın kaybolmasıyla başlayıp, gece yarısı sona ermektedir.
Cvp: SÜnnet Yerİne Kaza Namazi Kilmak. Farz namaz borcu olan, sünnetleri kılarken kazaya da niyet etmelidir. Sünnet yerine kaza kılan, sünneti terk etmiş olmaz. Fakat sünnetin sevabına kavuşmak için, kazayı kılarken, sünneti kılmaya da niyet etmelidir. Vaktin farzını kılarken, sünnete de niyet edilirse, sünnet sahih olmaz.
SabahNamazının farzında zammı sureleri uzun okumak daha faziletlidir. Sabah namazı kılınışı, 2 rekat sünnet, 2 rekat farz olmak üzere toplam 4 rekât olarak kılınır. İki rekâtlı olan bütün vakit namazları, niyetleri dışında aynı şekilde kılınır. Sabah namazı kaç rekattır: farz ve sünnetle birlikte 4 rekattır.
Niyettensonra "Allahu Ekber" deyip eller yukarı kaldırılıp tekbir alınır. 2. Kıyam: Namazda ayakta durmaktır. Gücü yetenler ayakta, yetmeyenler ise gücünün yettiği şekilde namazlarını kılarlar. 3. Kıraat: Namazda Kur'ân okumak demektir. Kıraat kıyamdadır ve en az üç kısa ayet miktarı okunmalıdır. 4.
Mekruhdeğildir. Farzı önde kılmak evladır. Mesela öğlenin ilk sünnetini kılınca, farzı biraz solda ve ileride kılmak, son sünneti de farz kılınan yerin solunda ve az gerisinde kılmak iyi olur. Farzı biraz solda ve ileride kılmak iyidir. Böyle farklı yerlerde kılmak müstehabdır. Namaz kılınan yer şahitlik edecektir.
Avis Sur Site De Rencontre Jecontacte Com. Peygamberimiz her camiye gel-diğinde tahiyyetulmescid mescidi selamlama namazı kılardı...Hocam, 2 hususta yardımınıza ve bilginize ihtiyacım var. 1. Yazılarınızdan birinde Sünnet namazlar ile ilgili Efendimizin farz namazdan önce cemaatin camiye gelmesini beklediği zamanda camide namaz kıldığını söylemişsiniz. Bu demek oluyor ki farzdan önce sünnet var. Peki, hocam farzdan sonra da kıldığımız son sünnetler var. Bunlar Efendimiz zamanında olan durumlar mıdır? Bir de Akşam namazının farzı neden sünnetten öncedir?2. Üniversite öğrencisiyim ve ayda bir yolculuk yapıp memleketime gidiyorum. Bu yolculuk esnasında 1 veya 2 vakit namazı geçebiliyor; aynı şekilde okulda dersteyken de bazı vakitler geçiyor. Bu vakte kadar bu geçen namazları kaza yaptım. Peki, hocam o namazları kaçıracağım belli iken yolculuktan önce veya dersten önce kaçıracağım vaktin namazını, vakit gelmeden kılsam olur mu? Kılabilirsem sünnetleri de kılabilir miyim? Şimdiden çok teşekkür ederim... Cem SüngüCevap Peygamberimiz her camiye geldiğinde tahiyyetulmescid mescidi selamlama namazı kılardı. En az iki rek’at, sünnetleri ikişer ikişer kılmak da Peygamberimizin uygulamasıdır. İki rek’at kılar, selam verir, yine iki rek’at kılardı. Namazdan sonra da yine kendi başına ya mescitte veya evine çekildikten sonra iki rek’at veya artırımlı olarak namaz kılmışlardır. İşte bu namazlara sünnet denmiştir. Akşam namazının farzından önce de namaz kılmıştır. Hanefiler bunu mekruh görseler de öteki fıkıh ekollerince camiye gelenlerin, akşamleyin farzdan önce iki rek’at sünnet kıldıklarını biliyorum. Tabii namaza başlanmamış da cemaat bekleniyorsa gelenler iki rek’at kılarlar. Sonra farza cem’iSenin seferi durumuna gelince, mesela öğle vaktinde yola çıkacağın zaman içinde bulunduğun öğlenin farzını kılarsın, ardından da ikindi namazını kılarsın. Yani iki namazı birleştirmiş olursun. Sonra otobüs bir yerde mola verince önce akşam namazını, ardından da yatsı namazını birleştirerek kılarsın. Buna namazların cem’i denilir. Cem olayı hem erteleme, hem de takdim şeklinde olabilir. Erteleme cem’i, bir vaktin namazını erteleyip öteki vakit içinde, önce ertelenen namazı, sonra vaktin namazını kılmaktır. Takdim cem’i de bunun tersine, henüz girmemiş vaktin namazını, içinde bulunulan vakit namazıyla birleştirerek kılmaktır. Önce bir kametle mesela öğlenin farzı, ardından bir kametle ikindinin farzı kılınır. Buna da takdim öne çekme cem’i denilir. Peygamberimiz genelde seferlerinde her iki cemi şeklini de uyguladığı gibi yolcu olmadığı zaman da bazen cem’i uygulamıştır. Bu uygulama, ümmet için bir ruhsattır. Bu konuda Müslim’de üç sağlam hadis bile kılmadığınız namazların kazası yoktur. Onlar için Allah’tan af dilemek BEKLİYORUM
Sual Bazı kimseler, sünnet namazlar hakkında, özellikle, yatsının ilk sünneti hakkında hadis olmadığı için bid’at diyorlar. Doğrusu nedir? CEVAP Bütün sünnetler hakkında hadis-i şerif vardır. Yatsının ilk sünneti Hanefi’de ve Maliki’de gayri müekked sünnettir. Nimet-i İslam kitabında deniyor ki Sünnetlere Nafile denilmesi, nafile deyiminin daha kapsamlı olmasındandır. Çünkü her sünnet nafiledir. Her nafile, sünnet değildir. Nafileler revatib ve regaib diye ikiye ayrılır. Revatib Farzlardan önce veya sonra kılınan müekked ve gayr-ı müekked sünnetlerdir. Regaib Kuşluk ve teheccüd gibi diğer nafile sünnetlerdir. Müekked sünnetlerin bir kısmı iki, bir kısmı dört rekâttır. İki rekâtlılar Sabah namazından önce, öğle, akşam ve yatsı namazından sonra kılınan iki rekât sünnetlerdir. Dört rekâtlılar Öğle ve Cuma namazından önce ve Cuma namazından sonra kılınan dört rekât sünnetlerdir. Gayr-i müekked sünnetler İkindi ve yatsıdan önce kılınan 4 rekâtlı sünnetlerdir. Öğlenin ve yatsının ikişer rekâttan ibaret olan son sünnetlerini onlara ikişer rekât daha ekleyerek dörder kılmak da mendub sünnetlerdendir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir Öğlenin farzından önce ve sonra devamlı olarak dört rekât [nafile] kılana cehennem haram olur. [Tirmizi, Ebu Davud] Akşam namazının farzından veya müekked sünnet olan iki rekâttan sonra altı rekât namaz kılmak da mendub sünnettir. Bu mendub sünnete Evvabin denir. Bir hadis-i şerif meali Akşam namazından sonra konuşmadan altı rekât daha kılanın elli yıllık [küçük] günahları affolunur. [Feyz-ül Kadir] İkindinin ilk sünneti, yatsının ilk sünnetinden daha faziletlidir. Hazret-i Aişe validemiz Resulullah, yatsının farzından önce dört, farzından sonra da dört rekât kılıp yatarlardı buyurdu. Hazret-i İbni Ömer’in, Resulullah ile beraber, yatsı namazından sonra iki rekât namaz kıldık diye bildirdiği hadis-i şerifi, yatsının son sünnetini, Hazret-i Abdullah ibni Mugaffelin rivayet ettiği, Her ezan ve ikamet arasında namaz vardır hadis-i şerifi de, yatsının ilk sünnetini göstermektedir. Buhari Mezahib-i erbaa’da nafile namazlar mezheplere göre şöyle bildiriliyor Hanefide Farz namaza tabi olan nafileler, ikiye ayrılır Mesnun ve mendub. Beş vakit namazda müekked olan sünnetler Sabah namazından önce iki, Öğle namazından önce dört, sonra iki, Cuma namazından önce ve sonra dört, Akşam namazından sonra iki, Yatsı namazından sonra müekked olan sünnetler İkindi namazından önce dört Yatsı namazından önce dört Hanbelî’de Farz namazlara tâbi olan nafileler ikiye ayrılır Ratibe ve gayr-i ratibe. Ratibeler Öğle farzından önce iki, öğle farzından sonra da iki, Akşam namazından sonra iki, Yatsı namazından sonra iki ve sabah namazından önce de iki rekat. Revatibin gayrı ise yirmi tanedir Öğle namazından önce dört ve sonra dört, İkindi namazından önce dört, Akşam namazından sonra dört, Yatsı namazından sonra da dört rekât, Akşam namazından önce iki rekât kılmak da mubahtır. Şafiide Farzlara tabi olan nafile namazları ikiye ayrılır Müekked, gayri müekked. Müekkedler Revatib olanlar Sabah namazının iki rekâtı, Öğle ve Cuma namazından önce iki, Cumadan sonra iki, Akşam namazından sonra iki, Yatsı namazından sonra da iki rekât, bir de vitirdir. Sünnet-i gayri müekkedeler Öğleden önce ve öğleden sonra iki rekât. Cuma da öğle gibidir. [Öğlenin ve Cumanın farzından önce, iki rekât müekked, iki rekât da gayr-i müekked olmak üzere, toplam dört rekât sünnet namaz vardır.] İkindiden önce dört, Akşamdan önce iki rekât. Bu iki rekât, Her iki ezan arasında bir namaz vardır hadisinden dolayı kılınır. İki ezandan murat ezan ve ikamettir. Yatsı namazından sonra iki rekât. Malikide Farzlara tabi olan nafileler ikiye ayrılır Revatib ve diğerleri. Revatib olanlar Bunların belli bir rekât sayısı yok ise de evla olanı şöyledir Öğle namazından önce ve sonra dört, İkindi namazından önce dört, Akşam namazından sonra altı rekât. İki ezan arasında bir namaz vardır hadis-i şerifine istinaden yatsı namazından önce nafile kılmak müstehabdır. Revatib olmayan nafileler Sabah namazı iki rekât. Maliki’de yatsı namazından sonra ve vitir namazından önce kılınan bir nafile namaz var. Vitir sünnet-i müekkededir. İki rekât tavaf namazından sonra sünnetlerin en kuvvetlisidir. Görüldüğü gibi, her mezhepte sünnet namazlar vardır. Sual Öğle ve yatsının son sünnetini dört rekat kılmak caiz midir? CEVAP Farz ve vacip namazlardan başka kılınan namazlara, sünnetler de dahil, nafile denir. Mekruh vakitler haricinde her zaman nafile namaz kılmak caizdir. Öğle ve yatsı namazının farzından sonra dört, akşamın farzından sonra altı rekat nafile namaz kılmanın fazileti hakkındaki hadis-i şeriflerden birkaçı şöyle Öğle namazından önce ve sonra dört rekat namaz kılmaya devam edene Cehennem haram olur. [Tirmizi] Akşamdan sonra altı rekat namaz kılanın, günahları deniz köpüğü kadar da olsa affedilir. [Taberani] Akşam namazından sonra, konuşmadan 6 rekat namaz kılan, 12 yıl nafile ibadet etmiş gibi sevaba kavuşur. [İbni Mace] Öğlenin farzından önce kılınan dört rekat, yatsının farzından sonra kılınan dört rekat namaz gibidir. Yatsıdan sonra kılınan dört rekat namaz, Kadir gecesinde kılınan dört rekat namaz sevabına eşittir. [Taberani] Ancak nafile ibadetlerin sevabına kavuşabilmek için farz borcunun olmaması gerekir. Bu borcu ödemedikçe, bu cinsten olan hiçbir nafile ibadetine sevap verilmez. Dürret-ül fahire’deki hadis-i şerifte, Allahü teâlâ, kazaya kalmış namaz borcu olanın, nafile namazını kabul etmez buyuruldu. Ayrıca nafile ibadetlere sevap verilebilmesi için, haramlardan kaçıp günahlara da tevbe etmek gerekir. Sual Bazen öğlenin sünnetini terk etmekte mahzur var mıdır? CEVAP Çok mühim bir mazeret olmadan namazın sünnetlerini terk etmek doğru değildir. Hele kaza borcu olanın namazlarını bir an önce kaza etmesi farzdır. Bir kişi, bazen sabah ve akşam yemeğini yiyip öğle yemeğini yemese, bir şey olmaz. Yemek için namazın sünnetlerini bırakmak uygun değildir. Hele sünnete önem verilmediği için kılınmazsa çok daha tehlikelidir. Peygamber efendimizin yaptığı işleri beğenmemek olur ki maazallah çok kötüdür. Peygamber aleyhisselam, farzların yanında nafile namazlar kılmıştır. O kıldığı için bu nafile namazlara sünnet diyoruz. Peygamber efendimizin kıldığı bu nafilelerin [sünnetlerin] önemi büyüktür. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki Her gün öğlenin farzından önce 4, öğle ve akşam ve yatsının farzından sonra 2, sabahın farzından önce 2 rekat olmak üzere 12 rekat nafile [sünnet] kılan Cennete girer. [Ebu Davud] Her gün 12 rekat nafile namaz kılan müslümana Cennette bir köşk yapılır. [Müslim] Öğlenin farzından önce 4 rekat [sünnet] kılan, gece bu kadar teheccüd namazı kılmış gibi sevap kazanır. [Taberani] Öğlenin farzından önce ve sonra 4 rekat [sünnet] kılmaya devam edenin Cehenneme girmesi haramdır. [Nesai] Öğlenin farzından önce 4 rekat kılan, İsrailoğullarından bir köleyi azat etmiş kadar sevap alır. [Taberani] Resulullah efendimizin hangi namazı daha çok sevdiği ve ona devam ettiği sorulduğunda, Hazret-i Âişe validemiz, Öğleden önce 4 rekat [sünnet] kılardı, kıyamlarını uzatır, rüku ve secdelerini güzel yapardı buyurdu. İbni Mace Resulullah, öğlenin dört rekat olarak kıldığı ilk sünneti için, Bu vakit, göklerin kapılarının açık olduğu zamandır. Bu vakitte iyi bir amelimin Arşa çıkmasını isterim buyururdu. Tirmizi Öğlenin farzından önceki 4 rekat [sünnet] hariç, gündüz kılınan [sünnet] namazların hiç biri, gece kılınan [sünnete] denk olamaz. Gece namazlarının, gündüz namazlarına olan üstünlüğü, cemaatle kılınan namazın yalnız kılınan namaza üstünlüğü gibidir. [Taberani] Cemaatle kılınan namaz, yalnız kılınan namazdan 27 derece daha faziletlidir. [Buhari] Öğle namazının sünnetlerinin fazileti bu kadar mühimdir. İmam-ı Gazali hazretleri, Öğlenin son sünneti, ilk sünnetinden daha kuvvetlidir buyuruyor. Redd-ül-muhtar’daki hadis-i şerifte ise, Öğlenin farzından önceki [sünneti] terk eden, şefaatime kavuşamaz buyuruluyor. O halde, mühim bir özür olmadan sünnetleri terk etmemelidir. İslam âlimleri, bu hadis-i şerifi, Özürsüz ve ısrar ile öğlenin sünnetini terk eden, bu namaz için olan ve derecenin yükselmesine yarayan şefaatime kavuşamaz şeklinde açıklıyorlar. Çünkü sünneti değil, farzı bile terk edene, büyük günah işleyene şefaat edilecektir. Farzdan önce sünnet kılmak, şeytanın ümidini kırmak, onu üzmek için emredilmiştir. Şeytan, Sünnetlerde bile insanı aldatamıyorum, farzlarda ise, hiç aldatamam diye üzülür. Tahtavi Resulullahı sevindirmek, şeytanı üzmek için sünnetleri hiç terk etmemelidir!
Giriş Yap & Kayıt Ol MANEVİ HAYAT Anasayfa > İslamiyet > İslamın şartları > Namaz kılmak > Namazda Önce Farz mı Sünnet mi Kılınır Konusu 'Namaz kılmak' forumundadır ve Beyza tarafından 20 Ekim 2013 başlatılmıştır. Beyza Moderatör Namazda ilk önce Sünnet mi Farz mı Kılınır Akşam namazı dışındaki diğer namazlar yani sabah,öğle,ikindi ayrıca yatsı namazında önce sünnet kılınır Sünnetlerin farzdan ilkönce kılınmasına gelince, Resulullah Efendimiz farz namazlardan önce sünnet namaz kılmıştır Bunlara revatib namazlar diyoruz Farz namazlardan önce veya sonra kılınan bu ravatib namazları hem farz namazlara bizi iyice konsantre ediyor, hem de farz namazlara bitişik olarak kılındığı için diğer nafile namazlardan çok daha sevaplı ayrıca değerli oluyor Farz namazlarla birlikte namazın öncesinde de sonrasında kılınan sünnet namazlarına revatib denilir. Beyza, 20 Ekim 2013 1 Göz Ardı Edilen İçeriği Göster Kullanıcı Adınız veya E-Posta Sitemize üye misiniz ? Hayır, Şimdi Üye Olmak İstiyorum. Evet, şifrem Şifrenizi mi unuttunuz? Beni Hatırla MANEVİ HAYAT Anasayfa > İslamiyet > İslamın şartları > Namaz kılmak > Ara Sadece Başlıklarda Ara Üye Mesajlarında İsimleri virgülle ayırın. Gönderme Zamanı Sadece bu konuyu ara Sadece bu forumda ara Konu İçinde Ara Faydalı Aramalar Son Mesajlar Daha Fazla... Anasayfa Anasayfa Hızlı Linkler Forumları Ara Son Mesajlar Menü
Namazın farz olmasının şartları; Müslüman olmak, bulûğ çağına ulaşmak ve akıllı olmak üzere üç tanedir. Bu şartlara namazın vücûb şartları yani kişinin namaz kılmakla yükümlü olmasının şartları denir. Peki, namazın farzları nelerdir? Namazın şartları ve rükünleri nelerdir? Binek üzerinde farz namaz kılınır mı? Sizler için Diyanet'in İlmihal-1 "İman ve İbadetler" kitabında yer alan bilgilere göre, namazın farzları hakkında merak edilenleri derledik. Sahih ve eksiksiz bir şekilde kılınabilmesi için namazın birtakım farzları ve vâcipleri sıhhat şartları, sünnetleri ve âdâbı bulunmaktadır. Farzlara riayetsizlik, namazın bozulmasına yol açar. NAMAZIN FARZLARI Namazın on iki farzı vardır. Namazın farzları, namazın dışındaki farzlar ve namazın içindeki farzlar olarak iki gruba ayrılır. Namazın dışındaki farzlar, namazdan önce ve namaza hazırlık mahiyetinde olduğu için "namazın şartları" şurûtü's-salât olarak adlandırılır. Namazın içindeki farzlar ise, namazın varlığı ve tasavvuru kendisine bağlı olduğu, yani bu farzlar namazın mahiyetini oluşturduğu için "namazın rükünleri" erkânü's-salât adını alır. Bunlar namazı oluşturan unsurlardır. Namazın farzlarından herhangi birinin eksikliği durumunda namaz sahih olmaz. Buna göre; a Namazın Şartları 1. Hadesten tahâret 2. Necâsetten tahâret 3. Setr-i avret 4. İstikbâl-i kıble 5. Vakit 6. Niyet b Namazın Rükünleri 1. İftitah tekbiri 2. Kıyam 3. Kıraat 4. Rükû 5. Secde 6. Ka'de-i ahîre şeklinde sıralanır Bu sayılan şart ve rükünlerde fakihler görüş birliğindedir. Namazın rükünlerinin düzgün bir şekilde yapılması demek olan ta'dîl-i erkân Ebû Yûsuf'a ve Hanefîler'in dışındaki üç mezhebe göre rükün kabul edilmiştir. Kişinin kendi isteği ve fiili ile namazdan çıkması da hurûc bi sun'ih Ebû Hanîfe'ye göre bir rükündür. Farzlar arasında sıraya riayet etmek tertip, Şâfiî ve Hanbelî mezheplerine göre namazın rükünlerindendir. a NAMAZIN ŞARTLARI 1. Hadesten Tahâret Hades genel olarak hükmî kirlilik, hadesten tahâret de bu hükmî kirlilikten temizlenme demektir. Abdestsizlik durumu yani namaz abdestinin olmayışı ve cünüplük hali, dinî literatürde hades yani hükmî kirlilik olarak nitelendirilir. Hadesten tahâret, namaz abdesti olmayan bir kimsenin abdest alması, gusül yapması gereken bir kimsenin gusül etmesi yani boy abdesti alması demektir. Bu çeşit tahâret, maddî kirleri giderme, beden sağlığını koruma gibi birçok yararı içinde bulundursa da esas itibariyle başka hikmetlere mebnî dinî muhtevalı ve ibadet içerikli taabbüdî bir temizliktir. Bilinen namaz abdestinin olmaması durumu, küçük hades diye; cünüplük, âdet görme hayız ve loğusalık gibi, gusül yapmayı gerektiren durumlar ise büyük hades diye adlandırılır. Cünüp olan kimseler, boy abdesti almadan namaz kılamazlar. Aynı şekilde âdet yahut loğusalık halinde olan kadınlar da bu halleri devam ediyorken namaz kılamazlar. Bu halleri sona erdikten sonra, namaz kılabilmek için boy abdesti almaları gerekir. Boy abdesti almak için su temin edemeyen veya su bulduğu halde bu suyu kullanma imkânı bulamayan kimseler teyemmüm ederler. Aynı durum, namaz abdesti almak için su bulamayan kimse için de geçerlidir. Tilâvet secdesi ve şükür secdesi gibi namaz benzeri işler eksik namazlar için de hadesten temizlenmiş olmak yani abdestli bulunmak şart görülmüştür. Namaz kılarken herhangi bir sebeple abdest bozulursa namaz da bozulmuş olur. Namaz kılarken bilerek abdest bozucu bir fiil işleyen kişinin namazı bozulur. Ancak bu iş, namazın sonunda yapılmış ise, kişi kendi fiili ile namazdan çıkmış sayılacağı için Hanefîler'e göre namaz bozulmaz. Özel durumlarında kadınlar namaz ve oruç gibi ibadetlerden muaftır. Kur'ân-ı Kerîm'de hayız durumunun bir eza ve rahatsızlık hali olduğu bildirilmekte ve erkeklerin bu durumdaki eşleriyle cinsel ilişkide bulunmaları yasaklanmaktadır. Hz. Peygamber, bu durumda olan kadınların namaz kılmayacaklarını ve oruç tutmayacaklarını açıklamıştır. Kadınlar bu dönemlerinde kılamadıkları namazları kazâ etmeyecekler, fakat tutamadıkları oruçları kazâ edeceklerdir. Bu hükümler üzerinde icmâ edilmiş ve bu konuda aykırı bir görüş öne sürülmemiştir. Öte yandan özel durumlarında kadınların namaz ve oruç gibi ibadetlerden muaf tutulması, bir "haktan mahrumiyet" değil, "görevden muafiyet"tir. İbadetler, bir dinin temel unsurları içerisinde yer alması bir yana, o dinin alâmet-i fârikası, ayırıcı özelliğidir. İbadetler, diğer sosyal ve hukukî kurumlardan farklı olarak, zamana ve zemine göre değişme göstermeyen sabit konulardır. Üzerinde görüş birliği sağlanmış ibadet konularında değiştirme yapılacak olursa, din, kendine mahsus özelliklerini yavaş yavaş yitirir ve tanınmaz hale gelir. Bu bakımdan özellikle ibadet konularında gerçekleşmiş olan icmâlara dikkat etmek, bunlara aykırı davranmamak şarttır. Zaten bu tür icmâlara aykırı davranmak, öteden beri âlimler tarafından bid'at ve sapıklık olarak değerlendirilmiş, hatta konunun önem derecesine göre bazı icmâları inkâr edip karşı gelmenin küfür olacağı belirtilmiştir. 2. Necâsetten Tahâret Necâsetten tahâret, vücut, elbise ve namaz kılınacak yerin, -insan kanı ve idrarı, at, koyun gibi hayvanların idrar ve dışkıları gibi- dinen pis sayılan şeylerden temizlenmesi demektir. Namazın sıhhatine engel olacak ölçüde necâset taşıyan bir elbise ile bilmeyerek namaz kılan kimsenin, bu durumu öğrendikten sonra namazını iade etmesi gerekir. 3. Setr-i Avret Avret, insan vücudunda başkası tarafından görülmesi ayıp ya da günah sayılan yerlerdir. Setr-i avret, avret sayılan yerleri örtmek demektir. Avret yerlerinin namazda olduğu gibi, namaz dışında da örtülmesi ve başkalarına gösterilmemesi gerekir. Avret kelimesi Kur'ân-ı Kerîm'de terim anlamına yakın bir şekilde iki yerde geçmiş olmakla birlikte en-Nûr 24/31, 58, avret yerlerinin sınır ve ölçüleri gösterilmemiştir. Kur'an'da geçen "sev'e" el-A'râf 7/20, 22, 26, 27; Tâhâ 20/121; el-Mâide 5/31 kelimesiyle de en dar anlamda avret yani erkek ve kadının cinsel organı kastedilmiştir. Bunun Kur'an'da "sev'e" diye anılması, onların örtülmesinin aklın ve fıtratın da gereği olduğunu göstermektedir. Bu bakımdan buna galîz avret denilmektedir. Cinsel organların dışında nerelerin avret olduğu hususu büyük ölçüde hadislerle düzenlenmiştir. Hz. Peygamber'in bu düzenlemeyi yaparken, o dönemin giyim kuşam tarzını da dikkate aldığı açıktır. O dönemde bugünkü anlamda iç çamaşırının olmadığı, en azından iç çamaşırı giyme âdetinin bulunmadığı dikkate alınırsa, Hz. Peygamber'in erkekler için yaptığı bu düzenlemenin, gerek namazdaki hareketler gerekse namaz dışında oturup kalkmalar esnasında, esas avret yerlerinin cinsel organ ve makat görünmemesi açısından ne kadar yerinde olduğu görülür. Erkek için avret, yani örtülmesi gereken yerler, göbek ile diz kapağının arasıdır. Bu konuda biraz daha ihtiyatlı davranan Hanefîler diz kapaklarını da avret olarak kabul ederken, diğer üç mezhep, diz kapaklarını avret saymazlar. Kadın için avret, yüz, el ve ayak dışındaki bütün vücuttur. Onlar, yüzlerini namazda örtmedikleri gibi, ellerini ve ayaklarını da açık bulundurabilirler. Saçlarıyla beraber başları, bacakları ve kolları örtülü bulunur. İmam Mâlik, setr-i avretin örtünme namaza has olmayan genel bir farz olduğunu, namazda ve namaz dışında uyulması gereken dinî bir emir bulunduğunu dikkate alarak kadınların başlarını örtmelerini ayrıca namazın farzları arasında saymamıştır. Onun bu görüşün bir uzantısı olarak Mâlikî mezhebinde setr-i avret namazın sünnetlerinden sayılır. Diğer üç mezhep imamı ve Mâlikî mezhebindeki öteki görüşe göre, namazda setr-i avret, tıpkı kıbleye yönelmenin farz oluşu gibi farzdır. Hz. Peygamber'in "Allah, bulûğa ermiş kadının namazını başörtüsüz kabul etmez" İbn Mâce, "Tahâre", 132; Tirmizî, "Salât", 160; Müsned, IV, 151, 218, 259 ve "Kadın bulûğ çağına erince elleri ve yüzü dışında başka yerlerinin başkasına görünmesi helâl olmaz" Ebû Dâvûd, "Libâs", 31 şeklindeki hadisleri göz önüne alınınca, başörtüsüz kılınan namazın geçerli olmayacağı anlaşılır. Kadının başının dörtte biri veya uyluğunun dörtte biri açık olarak namaz kılması durumunda, Ebû Hanîfe ve Muhammed'e göre namazı geçersiz olur. Ebû Yûsuf'a göre ise, başının yarıdan fazlası açık olmadıkça namaz geçerlidir. Çünkü bir şeyin yarıdan fazlası çok hükmündedir. Kadın, asgari bir başörtüsü, bir de ayaklara kadar uzanacak bir gömlek giymiş olmalıdır. Başörtüsüz namaz kılacak olursa bu namazını, vakit içinde veya vakit çıktıktan sonra iade eder. Mâlik'e göre ise vakit çıktıktan sonra iade etmesine gerek yoktur. Çünkü İmam Mâlik'e göre kadının başını örtmesi namaza has olmayan genel bir farzdır. Bu sebeple Mâlikîler namazda kadınların başını örtmesini namazın farzları arasında saymaz, âdeta onu namazın sünnet veya müstehaplarından biri olarak görürler. Bu itibarla başörtüsüz kılınan namaz, Mâlikîler'de ağırlıklı görüşe göre sahih olmakla birlikte vakti içinde iade edilmesi tavsiye edilmiştir. Kadının örtünmeyle ilgili genel farzı ihlâl etmiş olmasının dinî sorumluluğu ayrı bir husus olarak değerlendirilmiştir. Öte yandan kadınların kolları, kulakları ve salıverilmiş saçlarının avret olmadığını söyleyen Hanefî bilginler de bulunmaktadır. Mâlikî mezhebinde erkek ve kadının avret yerleri "ağır avret" avret-i mugallaza ve hafif avret olmak üzere iki kısımda değerlendirilmektedir. Erkek için galîz avret, cinsel organ ile makattır. Bu kısmın kesinlikle örtülmesi gerekir. Göbekle diz kapak arasının ağır avret sayılan bölgesinin dışında kalan kısımları ise hafif avrettir. Örtülmesi gerekli olmakla birlikte birincisi kadar ağır değildir. Kadının göğsü, göğüs hizasında bulunan sırt kısmı, kolları, boynu, başı ve dizden aşağısı hafif avret olup, bunun dışında kalan yerleri galiz avrettir. Bu ayırımın pratik sonucu namazdaki örtünme hükümlerine etki eder. Buna göre, hafif avret sayılan yerleri açık olarak namaz kılan bir kimse genel dinî farzı ihlâl etmiş olmanın günahını yüklenmekle birlikte, bu kimsenin namazı bâtıl olmaz. Mâlikîler'in namazda baş örtmeyi sünnet, açmayı da mekruh saymasının anlamı budur. Giyilen şeyin, tenin rengini göstermeyecek kalınlıkta veya dokuda olması gerekir. Vücut hatlarını belli eden elbise ile namaz kılmak mekruh olmakla birlikte kılınan namaz geçerlidir. İpek giysi giymek mekruh veya haram kabul edilse de, ipek elbise ile kılınan namaz geçerlidir. Namaz esnasında avret mahallinin, kişinin iradesi dışında açılması durumunda, açılan yer eğer örtülmesi gereken yerin dörtte biri oranına ulaşmış ve bir rükün eda edilecek bir süre sübhânellâhi'l-azîm diyecek kadar bir süre açık kalmış ise kişinin namazı bozulur. Kendi iradesi ile açacak olursa namazı hemen bozulur. 4. İstikbâl-i Kıble İstikbâl-i kıble, namaz kılarken kıbleye yönelmek demektir. Müslümanların kıblesi, Mekke'de bulunan Kâbe'dir. Kâbe denilince sadece bilinen bina değil, bunun yanında, hatta daha öncelikle bu binanın bulunduğu yer kastedilir. Kâbe'yi gözle gören kişi, bizzat Kâbe'ye yönelir. Kâbe'den uzakta olan kişi ise Kâbe'nin bizzat kendisine değil, onun bulunduğu tarafa yönelir, yüzünü ve yönünü o tarafa çevirir. Namazın amacı, kalbin mâsivâdan Allah'tan başka her şeyden ayrılıp yalnızca Allah'a yönelmesidir. Elbetteki Allah herhangi bir yönle kayıtlı ve sınırlı değildir. Fakat, kalbin huzur ve sükûnetini sağlamak bakımından, namazda herkesin yöneleceği bir yönün tayin edilmesi, belirlenmesi gerekir. Zâhirde, yüzümüzü Allah'ın evi olan Kâbe'ye çevirdiğimiz gibi, bâtınen de, Allah'ın nazargâhı olan kalbimizi, gönlümüzü başka şeylerden çekip alarak, arındırarak yalnız Allah'a yöneltmeli, Allah'tan başka şeyleri kalpten atmalıyız. Kıblenin ne tarafta olduğunu bilmeyen kimsenin, yanında kıble yönünü bilen birisi varsa ona sorması gerekir. Böyle biri varken ona sormayıp kendisi ictihad ederek, yani kıble yönünü bulmaya çalışarak bir yöne yönelmiş ve yöneldiği tarafın kıble yönü olmadığı ortaya çıkmış ise, namazı iade etmesi gerekir. Kâbe'nin bulunduğu noktadan 45 derece sağa ve sola sapmalar kıbleden Kâbe yönünden sapma sayılmaz. Sapma derecesi daha fazla olursa "kıbleye yönelme" şartı aksamış olur. Kıblenin ne tarafta olduğunu bilmeyen kimse, soracak birini bulamadığı takdirde yıldız, güneş, rüzgâr gibi birtakım doğal alâmetlere dayanarak kıble yönünü bulmaya çabalar ve kanaat getirdiği tarafa yönelerek namazını kılar. Namazı kıldıktan sonra kıblenin kendi yöneldiği tarafta olmadığı ortaya çıksa bile, kendisi bu yöne ictihad ederek, yani birtakım alâmetlere dayanarak bu sonuca ulaştığı için, namazı yeniden kılması gerekmez. Fakat namaz esnasında kıble yönünü anlaması halinde, namazını bozmadan o tarafa yönelir ve namazını tamamlar. Kıble yönünü bilmeyen kimse, birine sormadan veya kıblenin ne tarafta olduğunu araştırma zahmetine katlanmadan ictihad etmeden rastgele bir tarafa yönelse, namaz esnasında yöneldiği tarafın kesin olarak kıble tarafı olduğunu anlasa namazı yeniden kılar. Çünkü namazın ilk kısmı şüpheli olduğu için, sağlam kanaate dayalı ikinci kısım, şüpheli birinci kısım üzerine bina edilemez. Ancak bu durumu namazı bitirdikten sonra anlayacak olursa, iade etmesi gerekmez. Ebû Yûsuf'a göre her iki durumda da iade etmesi gerekmez. İki kişi kıble cihetini araştırsa ve her biri ayrı bir yönün kıble olduğuna kanaat getirse, bu durumda bunlar birbirlerine uyarak cemaatle namaz kılamazlar. Her biri kendi tesbit ettiği kıbleye dönerek ayrı ayrı namazlarını kılarlar. Bir kimse namazda iken bir özür olmaksızın göğsünü kıble tarafından çevirecek olursa namazı bozulur. Yüzünü çevirecek olursa, derhal kıbleye dönmesi gerekir. Bir kimse abdestsiz olduğunu zannederek namazdan ayrıldıktan sonra abdestli olduğunu hatırlasa, isterse henüz mescidden çıkmamış olsun, namazı bozulmuş olur. Fakat bir kimse mescidde namaz kılarken abdestinin bozulduğu zannıyla kıbleden ayrılıp da daha mescidden çıkmadan abdestinin bozulmadığını anlasa, İmâm-ı Âzam'a göre namazı bozulmuş olmaz. Ama bunu mescidden çıktıktan sonra anlayacak olsa namazı ittifakla bozulur. Çünkü mekânın değişmesi bir özüre mebni değilse, namazı iptal eder. Hastalık veya düşman yahut yırtıcı hayvan korkusu gibi nedenlerle kıbleye dönme imkânı bulamayan kimse, kendisi için en rahat olan tarafa döner. Binek Üzerinde Kıbleye Yönelme Normal durumlarda binek üzerinde nâfile namaz kılmak câiz ise de, farz namaz kılınmaz. Ancak zaruret durumlarında binek üzerinde namaz kılmak câiz görülmüştür. Hayvan üzerinde, otomobil veya otobüste namaz kılındığı takdirde namazın rükünlerinden olan kıyam ve çoğu kere istikbâl-i kıble yerine getirilemez. Fakat yerin çamur olması, namaz kılacak uygun bir yer bulunmaması gibi durumlarda, hayvanı veya otomobili durdurup, hayvanın veya taşıtın üzerinde kıbleye yüz tutarak namaz kılınabilir. Hanefî mezhebinde iki namazın birlikte kılınması cem', hac mevsiminde, Arafat ve Müzdelife dışında kabul edilmediği için, yağmur, çamur ve yolculuk gibi sebeplerle iki namazı birlikte kılmak söz konusu edilmemiştir. Ancak diğer mezhepler, sayılan mazeretlere binaen iki namazın birlikte kılınabileceğini kabul ettikleri için, uygun yer bulma ihtimali olan durumlarda, namazı binek üzerinde kılmayıp uygun vakit ve mekânda iki namaz birlikte kılınabilir. Gemide namaz kılan kimse mümkünse kıbleye doğru döner; gemi yön değiştirdikçe kendisinin de kıble tarafına dönmesi gerekir. Namaz günün belli zaman dilimlerinde yerine getirilmesi gereken bir farzdır. Bu itibarla farz namazlar için vakit şarttır. Yine her bir farz namaza bağlı sünnet namazlar, vitir, teravih ve bayram namazları için de vakit şarttır. Bir farz namaz, vaktinin girmesinden önce eda edilemeyeceği gibi, vaktinin çıkmasından sonra da eda edilemez. Bir farz namazın vakti içinde kılınması edâ, vaktinin çıkmasından sonra kılınması da kazâ olarak adlandırılır. Bir namazın özürsüz olarak vaktinde kılınmaması ve ileriki bir vakitte kazâ edilmek üzere ertelenmesi doğru değildir ve günahtır. İlgili hadisten hareketle, unutma ve uyuma gibi mazeretler nedeniyle vaktinde kılınamamış olan namazın daha sonra kılınması gerekir. İhmal ederek, gevşeklik göstererek namazın vakti içerisinde kılınmaması günah olduğu için kimi bilginler, bu şekilde mazeretsiz olarak vakti içerisinde kılınmamış olan namazların kazâ edilemeyeceğini, günahından kurtulmak için tövbe etmek gerektiğini ileri sürmüşlerdir. Bu bilginler, aynı şekilde uyuma ve unutma mazereti sebebiyle vaktinde kılınamamış bir namazın hatırlanıldığında eda niyetiyle kılınacağını belirtmişlerdir. Esasen niyet ederken hangi farz namazın kılındığının belirlenmesi tayin şart olmakla birlikte, eda veya kazâ şeklinde bir belirleme yapmak gerekli değildir. Çünkü kazâya kalmış bir namaz, eda niyetiyle kazâ edilebileceği gibi, henüz vakti çıkmamış bir namaz da kazâ niyetiyle eda edilebilir. Kazâ, sadece beş vakit farz namaz ve bir de vitir namazı için söz konusudur. Cuma ve bayram namazları ve sünnet namazlar kazâ edilemez. 6. Niyet Niyet "azmetmek, kesin olarak irade etmek, kastetmek" demektir. Daha açık bir ifadeyle kalbin bir şeye karar vermesi, hangi işin ne için yapıldığının açıklıkla farkında olunması demektir. Namaz hususunda niyet Allah için safiyetle namaz kılmayı istemek ve hangi namazın kılınacağını bilmektir. Namazın geçerli olması için niyetin gerekli olduğunda İslâm bilginleri ittifak etmişlerdir. Ancak çoğunluk bunu sıhhat şartı sayarken, Şâfiîler ve bazı Mâlikîler rükün sayarlar. Niyetin kalp ile yapılması esas olup dil ile söylenmesi şart değildir. Bununla birlikte ayrıca dil ile de söylenmesi daha iyi olur ve bu tarzda niyet, çoğunluğa göre müstehaptır. Kalpten geçirilen ile dil ile söylenen birbirine uymuyor ise, kalpten geçirilene itibar edilir. Mâlikîler'e göre ise dil ile söylenmesi câiz ise de söylenmemesi daha iyidir. Hanefî mezhebine göre farz namazlar, vitir namazı, adak namazı ve bayram namazları için belirleme şarttır. Meselâ "bugünkü sabah namazına" diye niyet edilir. Fakat vakit içerisinde, o vaktin hangi vakit olduğunu bilmek kaydıyla "bu vaktin farzını k ılmaya" diye niyet edilmesi de yeterlidir. Fakat cuma namazında, vaktin namazına niyet etmek yeterli olmaz, çünkü vakit cuma vakti değil, öğle namazının vaktidir. Nâfile namazlar için "falanca namazın ilk sünnetini veya son sünnetini kılmaya niyet ettim" diye niyet edilir. Bununla birlikte, ister müekked isterse gayr-i müekked olsun nâfile namazlarda, "falanca namazın sünnetini" diye bir belirleme yapmak şart değildir; sadece namaz kılmaya niyet edilmesi yeterlidir, fakat belirleme yapılması daha iyi olur. Özellikle teravih namazı kılarken, "teravih namazına" veya "vaktin sünnetine" diye niyet edilmesi daha ihtiyatlı bir tutum olur. Cemaate yetişip de imamın farzı mı yoksa teravihi mi kıldırdığını bilmeyen bir kimse, farza niyet ederek imama uyar. Eğer imam farzı kıldırmakta ise, uyan kişinin farzı sahih olur; imam teravihi kıldırmakta imişse, uyan kişinin kıldığı namaz nâfile olur, fakat yatsının farzından önce olduğu için teravih namazı yerine geçmez. Niyet ederken hangi farz namazın kılındığının belirlenmesi tayin şart olmakla birlikte, eda veya kazâ şeklinde bir belirleme yapmak gerekli değildir. Çünkü kazâya kalmış bir namaz, eda niyetiyle kazâ edilebileceği gibi, henüz vakti çıkmamış bir namaz da kazâ niyetiyle eda edilebilir. Cemaatle namaz kılınması halinde imama uymaya da niyet edilmesi gerekir. Fakat imamın, imamlığa niyet etmesi şart değildir. Arkada kadın cemaat bulunması halinde, kadınların iktidâsının sahih olabilmesi için imamın onlara imam olmaya niyet etmesi gerektiği söylenmiştir. Niyetin Zamanı. Niyetin iftitah tekbiriyle birlikte yapılması efdaldir. Fakat niyet ile tekbir arasında namaz ile bağdaşmayacak bir iş bulunmaması şartıyla, tekbirden önce de niyet edilebilir. Tekbir alındıktan sonra yapılan niyet çoğunluk tarafından kabul edilen görüşe göre geçerli olmaz. Diğer bir görüşe göre Sübhâneke'den veya eûzüden önce edilen niyet ile namaz geçerli olur. Öteki mezhepler niyet ile tekbirin yakın olmasına önem vermişlerdir. Özellikle Şâfiî mezhebinde niyetin hemen tekbirden önce veya tekbirle birlikte yapılması gerekir. Namaza başlarken yapılan niyetin namaz sonuna kadar hatırlanması şart değildir. Bu bakımdan bir kimse bir vaktin farz namazına niyet ederek namaza başlasa, daha sonra nâfile kılıyormuş gibi bir zan ile namazını tamamlasa, farz namazı kılmış sayılır.
Namazda Önce Sünnet Mi Farz Mı Kılınır?Farz olarak belirtilen namaz ibadetinde, vakit namazlarının kılınışları bakımından aynı olsa da sünnet ve farz kısımlarında okunan sure ve dualarda değişiklikler olabilmektedir. Farz namazlarda sünnet olan kısımlar önce kılınmakta ardından farz olanlar kılınmaktadır. Fakat akşam namazında, önce farz sonra sünnet kılınmaktadır. Günde 5 vakit kılınan namazlar içerisinde bir tek akşam namazında böyle bir farklılık bulunmaktadır. Bunun sebebi olarak, akşam namazı zaman itibarıyla günün bittiği ve gecenin başladığı zaman dilimini kapsadığı ayrıca kıyametin kopmasının da akşam vaktinde olacağının söylenmesi gösterilmektedir. Bu nedenle akşam namazının farzı önce ve acele Hakkında Merak Edilenler Namaz, Müslümanların sabah, öğle, ikindi, akşam ve yatsı olmak üzere günde beş defa yerine getirilmesi buyurulan bir ibadettir. Namazın ayrıca bayramlarda ya da cenazelerde de kılınması buyurulmaktadır. Kulu Allah’a yakınlaştırdığı belirtilen namaz hakkında merak edilenlerin hepsi yazımızda yer beş defa kılınan namazın kişinin hayatını disiplin ettiği söylenmektedir. Sürekli ve belirli zamanlarda ibadet edilmesi onu ruhen ve bedenen tembellikten alıkoyar. Bu sayede kişiyi disipline alıştırır denmektedir. Her gün namazını içtenlikle ve inanarak kılan bir insanın kalbi huzurla dolar, kişi şükretmeyi ihmal etmez ve Allah’a yakın olur denir. Ayrıca farz namazlarının cemaat ile birlikte kılınması kişiyi sosyalliğe de teşvik eder ve zamanının verimli geçirilmesine katkıda kişinin hayatına getirdikleri kalben inanıldığında çok fazladır. Fakat öte yandan bilinmelidir ki aşağıdaki durumlarda namaz bozulur Namazda iken konuşmak, Namaz esnasında herhangi bir şey yiyip içmek, Namaz kılanın kendisinin işiteceği ölçüde gülmesi, Kıbleden göğsün başka yöne çevrilmesi, Namaz kılarken herhangi birisine selam vermek ya da yanlışlıkla da olsa selam almak, Namazda iken dıştan bakıldığında namazda olunmadığının sanılacağı kadar başka bir işle meşguliyet, Ağrı veya sızıdan dahi olsa bezginlikle sesler çıkartmak, Öksürüğü yokken zorla öksürmeye çalışmak, Teyemmüm alan kişinin namazdayken suyu görmesi, Ayeti yanlış okumak ve bu sebeple manasını bozmak, Namaz kılarken bayılmak, Abdestin bozulacağı herhangi bir hareketin meydana gelmiş Hangi Peygamberden Beri Var?Kur’an’da Hz. Muhammed’den önce bulunan peygamberlerin de namaz ibadeti için yükümlü kılındıkları belirtilmiştir. Fakat Miraç gecesinde tüm ümmete 5 vakit için farz İçin Gusül Abdesti Yeterli Mi?Namaz kılmadan önce alınan gusül abdesti, namaz kılmak için yeterlidir. Çünkü gusül abdesti alan kişi aynı zamanda namaz abdesti de almış olacaktır. Hz. Peygamber’in de gusül abdestine başlarken namaz abdesti gibi başladığı belirtilmektedir. Daha sonrasında ayrıca namaz abdesti almadığını belirten hadisler de Ne Zaman Farz Oldu?Günümüzde 5 vakit yapılması farz kılınan namaz ibadeti, Miraç gecesinde tüm ümmet için farz Önce Sünnet Mi Farz Mı Kılınır?Farz olarak belirtilen namaz ibadetinde, vakit namazlarının kılınışları bakımından aynı olsa da sünnet ve farz kısımlarında okunan sure ve dualarda değişiklikler olabilmektedir. Farz namazlarda sünnet olan kısımlar önce kılınmakta ardından farz olanlar kılınmaktadır. Fakat akşam namazında, önce farz sonra sünnet kılınmaktadır. Günde 5 vakit kılınan namazlar içerisinde bir tek akşam namazında böyle bir farklılık bulunmaktadır. Bunun sebebi olarak, akşam namazı zaman itibarıyla günün bittiği ve gecenin başladığı zaman dilimini kapsadığı ayrıca kıyametin kopmasının da akşam vaktinde olacağının söylenmesi gösterilmektedir. Bu nedenle akşam namazının farzı önce ve acele kılınır.
farzı sünnetinden önce kılınan namaz